top of page

Machu Picchu'ya giden Salkantay yolu...

Tavsiye ediyor muyum: Evet, harika bir deneyim!

Ne zaman gitmeli: Sene boyunca gidilebilir ama Mayıs-Kasım arası yağışsız dönem. Yalnız Haziran-Ağustos döneminde turist sayısı artıyor; fiyatlar da.

Ben ne zaman gittim, nasıldı: Eylül başı. Cusco gündüz güneşli ve sıcak, akşamları ise bayağı soğuktu. 

Ne kadar kalmalı: Minimum 8-9 gün. Salkantay trek 5 gün sürüyor, öncesinde yüksekliğe alışmak için 2-3 gün Cusco’da kalmak gerekiyor. Trekten döndüğünüz gece de Cusco’da kalmak mantıklı.

Ben ne kadar kaldım: Salkantay trek 5 gün, Cusco’da öncesinde 3 gün ve dönüş gecesi

Nesi güzel: Yüksek karlı dağ manzarası, geceleri tüm yıldızların ışıldadığı bir gökyüzü, fiziksel olarak zorlayıcı bir aktivite de olsa bittiğinde yaşanan başarma hissi, kamp tecrübesi, muhteşem yemekler(!)

İlginç bir kısa not: Salkantay trek National Geographic  tarafından en iyi 25 trek rotasından biri seçilmiş!

 

Yazının devamı aşağıda...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Machu Picchu’ya gitmenin en zevkli (tamam ayrıca en de zorlu) yolu trekking yapmak. Bence bir Machu Picchu var görülmesi gereken, bir de trekking yapılması gerekiyor. Birinden birini kaçırırsanız yeniden yola koyulun Peru’ya : )

 

Bölgedeki trekking rotalarının en meşhuru İnka Yolu (a.k.a Inca Trail) ancak bu rotayı yapmak istiyorsanız planlamanızı erken tutmalısınız çünkü 6 ay öncesinden rezervasyonlar doluyor. Peru Kültür Bakanlığı vs İnka Yolu’nu korumak için günlük maksimum 500 kişi kotası koymuş. E böyle olunca ve çılgın Avrupalılar çılgınca aylar öncesinden tatillerini planlayınca, benim gibi 3 ay öncesinde iletişime geçtiğinizde tüm turların düşündüğünüz tarihten 1 ay sonrasına kadar dolu olduğunu öğreniyorsunuz. Ama üzülecek bir şey yok, çünkü alternatif rotalar var; daha az yorucu veya daha çok yorucu. Mesela Salkantay trek…

 

Dürüst olayım, Salkantay’ı ilk duyduğumda bana pek bir şey çağrıştırmamıştı. Açıkçası zaten o sırada İnka Yolu’nu yapamayacak olmanın hayal kırıklığı içindeydim. Ama aldığım e-maillerde alternatif rotaların zorluk dereceleri belirtilmişti ve Salkantay fiziksel olarak çok zorlayıcı bir aktivite olarak görünüyordu. Haftada 1-2 spor yapan birisi olarak (hele ki son birkaç ayda hiç spor yapmadığımdan) biraz tırssam da oturdum araştırdım. Ve baktım ki insanlar özellikle muhteşem manzara için tavsiye ediyorlar bu turu. Tur şirketleriyle bir iki yazışmadan sonra –kolay rotaları yaşlı turistlerin seçtiğini vs de duyup iyice gaza gelince tabi- Salkantay’ı yapmaya karar verdim.

 

Trek 5 gün 4 gece sürüyor. 5.günde Machu Picchu’dasınız. Rota şöyle:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Resimde gördüğünüz o yamaçlar var ya.. Bir resimde bakmak var bir de orada olmak.. Özellikle en tepelerde nefes almam o kadar güçleşmişti ki her 10 adımda bir durup 10’a kadar sayıyordum. Sonrasında rehberimiz de kısa süreli çabuk molalar vermenin yardımcı olduğunu onaylamıştı. Ve kendime başlangıçta hiç güvenmesem de, tepeye en çabuk çıkanlardan biri oldum. Tamam ortada bir yarış kesinlikle yok ama bazı insanlar hakikaten güçlük yaşıyor ve arkada kalıyor. Onlardan biri olmamak itiraf edeyim iyi hissettirmişti :)

 

Bir de tırmandığınız o yüksekliklerden aşağı inmek var. Hele ki batonsuz bir cengaverseniz benim gibi, ayağın kayması veya bileği burkmak an meselesi olduğundan süper bir konsantrasyonla inmeniz gerekiyor. Çok eğlenceli bir grubumuz da olsa özellikle dik yamaçlardan indiğimiz sırada uzun süren sessizlikler olmuştu, elde değil.

 

Şimdi olay aslında şöyle oluyor:

Tura başlayacağınız günün sabahı Cusco’da rehberiniz ve grubunuzla buluşuyorsunuz ve ilk hareket noktasına 1-2 saatlik bir otobüs yolculuğu yapıyorsunuz. Köy (!)  kahvaltısından sonra bir pikapa doluşuyor, yürüyüşe başlayacağınız patikaya götürülüyorsunuz. Sonra rehber “Hadi” diyor ve birden olayın içinde buluyorsunuz kendinizi. İlk 1-2 saat o kadar zor geçiyor ki, -sonradan grup arkadaşlarımla birbirimize itiraf ettik- herkes orada vazgeçmeyi ve geri dönmeyi düşünüyor. Ama bir yandan da te dünyanın öte ucuna böyle bir deneyimi yaşamaya gitmişsiniz, devam ediyorsunuz. İyi de ediyorsunuz, çünkü yavaş yavaş vücudunuz bu ortama alışmaya başlıyor. Ve bir şekilde ilk öğle yemeği mola yerine ulaşıyorsunuz.

 

Yemek çadırlarında her seferinde bir sürpriz karşılıyor sizi. O ilk öğle yemeğinde gayet kamp işi lezzetsiz ve basit bir yemek beklerken (hemen gözlerde canlansın metal kaplarda verilmiş kötü bir pilav) önümde zevkle süslenmiş bir avokado salatası bulunca sonsuz şaşırmıştım. Grup arkadaşlarım da. Her yemekte vejetaryen ve etli yemek çeşitleri, makarna, pilav, salata sunuldu. Özel yerel içecekler vs. Hele bir de her akşam kamp yerine ulaştığımızda bulduğumuz “Happy Hour” sofrası… Patlamış mısır ve sıcak çikolata, özellikle soğuk havada öyle iyi geliyordu ki…

 

Şimdi çadır vs dedim diye merak etmeyin, hizmet o kadar iyi ki, şöyle anlatayım: Her sabah rehber uyanmanız için seslendikten sonra tek tek çadırlarınıza koka çaylarınızı* servis ediyor. Çayınızı içerken sıcak su geliyor, elinizi yüzünüzü yıkamanız için. Soğuk günlerde bu şahane bir hizmet! Sonra güzelce hazırlanan kahvaltınızı yapıyorsunuz ve yola çıkılıyor… Her günün sonunda kamp alanına ulaşınca yaşanan o başarma hissi ve akşam yemeklerinde yapılan güzel muhabbetler ise bu turu unutulmaz yapan parçaları.

 

Ahh bir de o şahane gökyüzü.. Etrafta hiçbir ışık olmayınca gökyüzünde tüm Samanyolu'nu görebiliyorsunuz. Işıl ışıl yıldızları izlemek, doğanın görkemine kapılıp gözünüz yukarıda saatler geçirmek işten değil, bir de soğuk ve yorgunluk sizi çadıra itmese...

 

Anladığınızı tahmin ediyorum ama yine de full disclaimer vereyim: Trek sırasında ilk 3 gece kamp yapıyorsunuz. Kamp yapmak ne mi demek? Gece çadırda uyku tulumunda uyuyorsunuz, tuvalet çimde açılan bir delikten ibaret (tabi ki özel wc çadırı var) ve… Ve DUŞ YOK! Doğru duydunuz suya ancak elleriniz ve yüzünüz temas ediyor o 3 gün! Herkes aynı durumda olduğu için bir şaka konusu olabiliyor bu ama 3. günde ulaşılan sıcak termal havuzlara koşarken kendinizden iğrenmemeniz işten değil :)

 

Termal havuzlarda tüm trek grupları (ve 3 gündür biriktirdikleri bakterileri) buluşuyor. Günler sonra kavuşulan suyla geçen rahatlatıcı zamanın sonunda artık 4.günün yorucu rotası canınıza okumuyor. Hem o gece nihayet medeniyete kavuşuyor ve Aguas Calientes’te bir otelde kalıyorsunuz, tabi bu daha temiz bir banyo ve yumuşak bir yatak demek;) Ha bir de telefon bağlantısı, çünkü pek tabi o yüksekliklerde telefonunuz çekmiyor. Korkmayın, acil bir durum olursa yanınızdaki taşıyıcılara emanetsiniz, eşekleriyle beraber.

 

Taşıyıcılar demişken biraz da size bu turda eşlik eden görevlilerden bahsedeyim. 5 gün için haliyle çok eşyanız oluyor, günlük yanınıza alacağınız şeyler dışındakilerin kamp alanları arasında taşınmasını bu taşıyıcı arkadaşlar hallediyor. İlk iki gün eşekleri, sonraki 2 gün de kendileri taşıyorlar tüm çadırları, tulumları, yiyecek-içeceği, malzemeleri ve yürüyüşçülerin eşyalarını. İnsanın kalbi burkuluyor tabi böyle bir şey yaptırmaya ama onların işlerini nasıl motive yaptığını görünce ve rehber aslında bunun oradaki gençlere önemli bir iş kaynağı oluşturduğunu söyleyince içiniz azıcık rahatlıyor. Modern dünyanın getirisi değil mi insan gücünü parayla satın alıp ona kölelik dememek.. Neyse ağır konulara girmeyeyim, konumuz ağırlıktı değil mi? ;) Belli bir limitiniz var tabi taşıtmak için; çadırınız, tulumunuzla (hepsini tur şirketinden temin edebiliyorsunuz) 8 kiloyu geçemiyor eşyalarınız. Bu arada tartılma işlemi ilk sabah yapılıyor, Salkantay’da tekrar etmiyor (İnka Yolu’nda ediyormuş), yani ilk gün her şeyi üst üste giyip sonraki günler taşıtabilirsiniz :p Haha çakallık hücreleri devreye girmiş beynimde..

 

Taşıyıcılar bu bölgede doğup büyüyen, bu nedenle iklime ve coğrafyaya son derece alışık olan arkadaşlar. Kimi alışık olduğu için terlikle yürüyor sizin o botlarla zorlandığınız rotaları. Tur şirketleri personeline bot veriyor ama bazıları tercih etmiyormuş, alışkanlık işte : ) Yürüyüşçüler dilleri dışarıda tırmanırken bu gençler bağıra çağıra neredeyse koşarak geçip gidiyor yanınızdan, "nasıl ya, herşeyi toparlamışlar vs de yetişmişler miiiii?" diyorsunuz her seferinde. Bir de ahçı ve onun yardımcıları var. O kamp alanında piknik tüpünde size kek yapıyor, yemeklerinizi restorandaymışcasına kaplumbağa vs şekillerine sokuyor, yani bulunduğu şartlarda harikalar yaratıyor. Kısaca herkes kahraman o ekipte;)

 

Hah nasıl unuturum tabi ki bir de rehberiniz var. Eğer grubunuz 6 kişiden fazlaysa 2 rehberiniz oluyor. Kişisel tecrübeme dayanarak söylüyorum, eğer işini seven bir rehberiniz varsa nereye giderseniz memnun kalırsınız. Ben rehber aşısından şanslı görüyorum kendimi. Eğer ki Salkantay turunu yapacaksanız tavsiye ederim, Llamapath şirketini ve rehber Javier’i. Hatta benden de selam söyleyin ona, Cucu derseniz hatırlar. Hatırlamazsa elinin kesildiği şakasını yaptığı Türk kız deyin, sonra tur boyunca “Cucu my finger” deyip durduğunu da hatırlatabilirsiniz;) Belki de siz demeden o bu anıyı komik hikayeleri arasında anlatacaktır :) 

 

Bu yorucu 4 günün sonunda 4600 metrelere kadar çıkmış, 77 km yürümüş olmanın dayanılmaz coşkusunu yaşıyorsunuz. Duşunuzu alıp yemeğinizi yedikten sonra –tüm tur boyunca olduğu gibi- erkenden yatağa yollanıyorsunuz. Ne de olsa sabah erken kalkmalısınız çünkü hedefe ulaştınız: İstikamet Machu Picchu! Machu Picchu ve İnka’ları ayrı yazacağım, bu yazı Salkantay yolunu tanıtmak içindi. Özetle zor olduğuna vs takılmayın, ben yaptım siz de yaparsınız;) bu tecrübeyi kaçırmayın!

 

 

Trekle ilgili birkaç not:

  • Machu Picchu ve özellikle Cusco yüksek rakımlarda oldukları için yüksek rakım hastalığına yakalanmanız büyük bir ihtimal. Bu nedenle tura başlamadan 2-3 gün önce Cusco’ya gitmeli ve alışma döneminizi geçirmelisiniz. Öteki takdirde tur sırasında istemeyeceğiniz durumlar yaşayabilirsiniz. Ayrıca bu 2-3 gün ve tabi tur süresince de alkol ve sigaradan uzak durmak gerekiyor. Alışma döneminizde özellikle karbonhidrat ağırlıklı beslenmelisiniz ve yoğun aktivitelerden kaçınmalı, bol bol dinlenmelisiniz. Birkaç gün dikkat etmeniz tüm treki çok daha rahat geçirmenizi sağlayacak emin olun;)

  • Yanınızda kalın ceket, polar, termal çamaşır vs mutlaka bulundurun çünkü ilk gece do-na-cak-sı-nız! Su şişenize sıcak su doldurup uyku tulumunuza onunla girin, gerçekten uyumaya yardımcı oluyor.

  • Mutlaka yürüyüş botlarınızla trekkinge çıkın, özellikle bilekleri korumak çok önemli.

  • Ayrıca ince t-shirt vs de bulundurun çünkü 2.günden itibaren tropikal iklime kavuşuyorsunuz. Yine de gitmeden tur şirketinizden gideceğiniz dönem için hava durumunu ve tavsiyelerini alın.

  • Çok işe yarar bir alet: kafaya takılan fenerler. Hani şu bir saç bandıyla kafanıza geçirdiğiniz fenerlerden. Kamp yaparken gece vakti yolunuzu bulabilmeniz lazım. Alternatif olarak normal el feneri de iş görür tabi.

  • Yanınıza alacağınız sırt çantası önemli, küçük, hafif ve kullanışlı bir çanta işinizi kolaylaştırır. Camel bag denen su çantalarını da kullanmaktan memnun kalabilirsiniz. Tabi alternatif herhangi bir şişe olabilir. Suyunuzu ekipten her yemek molasında temin edebiliyorsunuz.

  • Ben biraz işgüzarlık edip bu ilk trek tecrübemde baton kullanmadım. Pişman da değilim aslında. Neticede doğal olarak bir elle tutunma dürtümüz var, gerektiğinde ellerimi kullanarak bir yerimi kırmadan tamamladım turu. Baton kullanan diğer tur arkadaşlarım ise baton sayesinde düşmekten kurtulduklarını söylediler. Seçim sizin, önemli olan nasıl rahat hissedeceğiniz. 

 

* Koka çayı mı? Kokain yapılan koka mı? Evet, evet, evet. Koka çayı Peru ve Güney Amerika yüksekliklerinde halkın bol bol tükettiği bir içecek. Koka yaprakları sıcak suya atılarak yapılıyor. Bu çayın birçok hastalığa iyi geldiği düşünülüyor yerliler tarafından; özellikle de yüksek rakım hastalığına. Bu nedenle Cusco ve civarında kaldığınız süre boyunca elinizden fincanınızı düşürmemelisiniz. Yaprakları sarıp damağınıza koyarak da aynı etkiyi alabiliyorsunuz. Lezzetli olan bir çay değil ne yazık ki. Hele ki direkt yaprakları çiğnediğimde hiç hoşuma gitmemişti benim. Ama yine de hem Cusco'da hem de trek sırasında yüksek rakımın etkisini sadece hafif bir baş ağrısı olarak yaşadım, o yüzden tavsiye ederim kullanmanızı. Ha kokain yapılıyor bu bitkiden, evet, ama yaprakları işlenerek. Dolayısıyla yaprakları çiğnemek veya çayını içmekle kokainin alakası yok. Çağrışım yapmıştır, Coca-Cola da bu bitkinin özütünden yapılıyor bu arada. Ha diyelim çayı çok sevdiniz, yanınızda biraz götürmek isterseniz işte o yasak, çünkü keyif verici madde sınıfına giriyor potansiyeli nedeniyle. Bu kadar koka bilgisi yeter sanırım, adeta bir gündüz vakti Doktor Vs programı tadını yakaladınız şu paragrafta değil mi a dostlar? ;) 

bottom of page