top of page

Yükseklerde saklı kalmış kent: Machu Picchu

Tavsiye ediyor muyum: Evet, eşi yok

Ne zaman gitmeli: Ne zaman yağmur yağmayacağının garantisi yok ama teoride Mayıs-Kasım arası yağışsız dönem.  Haziran-Ağustos yüksek sezon. En güzeli Mayıs veya Eylül’de gitmek.

Ben ne zaman gittim, nasıldı: Eylül başı. Gün doğumu sırasında soğuk ve azıcık pusluydu, ilerleyen saatlerde güneş açtı ve muhteşem şehrin fotoğraflarını çekebildik;)

Ne kadar kalmalı: Machu Picchu için 1 gün yeterli ama 2 gün gidip siste birşey görmeme riskinizi ortadan kaldırabilirsiniz. Eğer öncesinde bir trek yapmayacaksanız (Salkantay yolu) Aguas Calientes’te 1 veya 2 gece kalarak kalıntıları ziyaret edebilirsiniz.

Ben ne kadar kaldım: Machu Picchu sitesinde 1 gün geçirdim.

Nesi güzel: Eşsiz bir arkeolojik site, teknolojinin olmadığı bir dönemde insan üstü bir çabayla kurulmuş bir kent

İlginç bir kısa not: Machu Picchu 2000 yılındaki Milenyum projesinde internet oylamasında Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri seçildi. 

 

Yazının devamı aşağıda...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Görkemli kent Machu Picchu... 1911'de Yale Üniversitesi'ne görev yapan Amerikan tarihçi Hiram Bingham tarafından ortaya çıkarılıncaya dek yaklaşık beş yüzyıl boyunca terk edilmiş olan bu şehirin yapımı öyle antik dönemlere dayanmıyor aslında. 15. yüzyılda yapılmış olduğu tahmin edilen şehir, günümüzde İnka medeniyetinden kalan en meşhur miras.

 

Machu Picchu İnka medeniyeti döneminde takriben 1450 senesinde inşa edilmiş. Arkeologlar tarafından kutsal bir şehir olduğu düşünülen Machu Picchu yapımından yüz yıl kadar sonra İspanyolların kıtayı fethi sırasında terk edilmiş. Bu dönemde şehir halkının İspanyolların getirdiği çiçek vb bir hastalıkla öldüğü ve şehrin boş kaldığı tahmin ediliyor. İspanyollar şehirden haberdar olmadıkları için diğer İnka kalıntıları gibi yok etmemiş, zarar verememişler ve ilerleyen zamanda üzerini örten bitkilerle de şehir günümüze kadar bir şekilde ayakta kalmış. Tabi bu zaman zarfında bazı kısımları deprem vs gibi sebeplerle tahrip olduğundan arkeolog ekip tarafından orijinaline bağlı kalınarak turizm için renove edilmiş. 1983 senesinde UNESCO tarafından korumaya alınan sitelerde arkeolojik çalışmalar hala devam ediyor.

 

Arkeolojik çalışmaların aslında biraz ilginç hikayeleri de yok değil. Öncelikle Bingham burayı Quechua'lı bir çocuk sayesinde buluyor. Çalışmalarını yayımlamasıyla ve National Geographic'in 1913 senesinde özel Machu Picchu baskısı yapmasıyla kent dünya çapında üne kavuşuyor. Bu açıdan Perulular Bingham'a minnettar. Ancak onun ve ekibinin ilk kazılar sırasında buldukları bazı kalıntıları - gümüş heykeller, seramik, mücevher gibi- Amerika'ya izinli veya izinsiz götürdüğü ve bir daha getirmediği de oradaki halkı çok rahatsız eden bir konu (Çok tanıdık bir durum, değil mi?). Peru yetkililerinin uzun süren çabaları sonucu 2010 senesinde Yale Üniversitesi ellerinde bulundurdukları son kalıntıları da Peru'ya iade etmiş. Ama halk hala izinsiz götürülen (tamam kibarlığa gerek yok, kaçırılan) kalıntıların olduğundan emin.

 

Machu Picchu'nun ünü arttıkça ve her geçen gün daha fazla turist bu eşsiz siteleri görmek için gelince, siteler için tehlike oluştuğunun farkına varılmış. Şimdi günlük 500 kişilik bir limitle kenti korumak için önlem alınmaya çalışılıyor. Ancak oradaki bazı insanlardan bunun çok da iyi uygulanmadığını duydum ne yazık ki. Dövize karşı koymak mümkün değil işte..

 

Machu Picchu İnkaların dili Quechua’da* ihtiyar tepe/doruk manasına geliyor. 2,430 metrede yer alan kenti görünce neden tepede şehir inşa edilmiş diye düşünüyor insan. E ne de olsa alıştığımız eski kentler nehir kenarında, vadide vs kurulmuş olur genelde. Machu Picchu için tahminler askeri olarak korunmak için veya kutsal bir kent olduğu için yüksekte yapıldığı yönünde. Dediğim gibi şehrin gizemi hala tam olarak çözülebilmiş değil...

 

Machu Picchu'nun yadsınamaz bir peyzaj mühendisliği başarısı olması, İnkaların hakikaten ne derece iddialı bir medeniyet olduğunu anlatıyor. Tarım için o yükseklikte oluşturulan teras sistemi; o dönemde demir, çelik, hatta tekerleği kullanmayan İnkaların öyle bir yüksekliğe o kocaman taşları taşımaları ve öylesine bir düzenle duvarlarını örmeleri takdire şayan. Ayrıca şehir planlamacılığı için de bu kent bir örnek teşkil ediyor, deniyor. 

 

Bu otantik kenti son derece önemli bir çabayla inşa eden İnka medeniyetinden bahsedeceğim biraz da: 

İnkalar İspanyollar gelmeden önce Güney Amerika'ya hakim olan imparatorluk. 13. yüzyıl civarında kurulduğu tahmin ediliyor. Brezilya haricinde neredeyse tüm kıtaya hükmeden imparatorluk, kimi zaman fetihle kimi zaman hoşgörülü bir asimilasyon politikası ile elde ediyordu toprakları. Tanıdık geldi yine sanırım. Tarihteki diğer imparatorluk örnekleri gibi İnka da bir kültür, dil mozaiğiydi. Resmi dilleri Quechua idi ama birçok farklı dili konuşan etnik gruplar vardı. 

 

Çok geniş ve zor bir coğrafyaya hükmetse de imparatorluğun merkezi yönetim sistemi başarıyla sürdürülüyordu. Ordu yönetimi gibi düşünebilirsiniz. 100 kişi bir mülki amire, o amirlerden 10 tanesi daha yüksek bir amire bildiriyordu vs ve bu şekilde imparatorluğun her köşesi kontrol altındaydı. 

 

İnkalar mimaride, tekstil ve tarımda çok ileriydiler; tıpta keşifleri vardı; kendi ölçü birimlerini kullanıyorlardı, matematik sistemleri vardı. Para kullanmıyorlardı ve takas söz konusuydu. Demir ve çelikleri yoktu, dolayısıyla silahları zayıftı; bu nedenle de makineli tüfekle gelen Batılı sömürgecilere karşı koyamadılar.

 

İmparator hem halkın yöneticisi hem de bir nevi Tanrı idi. Güneşe tapan İnkalar hükümdarlarının da "Güneşin Oğlu" olduğuna inanıyorlardı. Kıtada bulunan bol miktardaki altın, gümüş tapınaklarda Tanrılara sunulan parlak metaller olmaktan ileri gitmiyordu. 

Tanrıları için zaman zaman insanları, özellikle de bakire kızları kurban ediyorlardı. Bazı hükümdarların ölümlerinin ardından binlerce uşakları, cariyelerinin öldürüldüğü gibi çirkin tarihi bilgiler de mevcut haklarında. 

 

Yine de naif yıkılış tarihlerini duyduğumdan beri İnkalara karşı bir çeşit sempati besliyorum. 

 

Biliyorsunuz Kristof Kolomb (Cristopher Columbus) doğu Hindistan diye yola koyulup yanlışlıkla kendini Amerika kıtasında -Bahama adaları- bulduğunda buranın yeni bir kıta olduğunu anlaması biraz zamanını almış. Bu arada yerlileri Indian diye adlandırmış mesela, Hintliler olduklarını sanıp. Bu yerlilerin taşıdıkları altınları görünce gözleri kamaşan Kolomb, onlardan değerli taşların nerede olduklarını öğrenmiş. İlk notlarında da Kral'a bu yerlilerin çok arkadaş canlısı ve kolay kandırılabilir olduklarını, ayrıca kolayca Hristiyan yapılabileceğini söylemişti. Nitekim ondan ilham alan başka gemiciler de bu Yeni Dünya'nın nimetlerinden yararlanmak için yollara koyulmuşlar.

 

Bunlardan biri de Pizarro imiş. 150 adamıyla 80,000 askeri olan İnka imparatorluğu'nu yıkmış adam. Bir şekilde Peru'daki altın ve gümüşleri duyup buraya ulaşmış Pizarro, ancak toplayabildiği 150 kişilik bir ordusuyla. Hükümdarla tanışmak isteğini iletmiş hemen, dostça bir tanışma olduğunu duyan hükümdar bu isteği kabul etmiş ve yanına sadece 2,000 kişi alarak Pizarro ile görüşmüş. Pizarro ondan İspanyol egemenliğini ve Hristiyanlığı kabul etmesini istemiş; ancak çeviriden vs kafası karışan hükümdar eline aldığı İncil'e ne yapacağını bilememiş. Bunun üzerine zaten artık kıymetlere ulaşmak için sabırsızlanan Pizarro'nun askerleri dayanamamış ve Atahualpa'yı esir almışlar. Halkının bağlılığı da yardım etmemiş hükümdarı kurtarmaya. Pizarro Atahualpa'yı serbest bırakmak için koca bir sığınağın altın ve gümüşle doldurulmasını istemiş. Tabi ki halk bu isteği yerine getirmiş, zaten altın ve gümüş onlar için Tanrılara sunulan parlak metallerden ötesi değil ve durumu anlamamışlar. Yine de Pizarro Atahualpa'yı serbest bırakmamış. Ve ötesi gelmiş bir şekilde, imparatorluk hızlıca yıkılmış. İspanyollar kontrolü ele almış, insanları madenlerde çalıştırmaya başlamışlar. Avrupa'da şeker fiyatları çılgın rakamlara gelmişken kıtada bulunan ucuz şeker pancarı kaynağı ilaç gibi gelmiş. Bu yeni yönetimin kabul edilmesi için de tabi en kolay yol dinlerini değiştirmek olmuş ve insanlar tüm yaşadıklarını daha da kabullenir hale gelmişler. Bir yandan da İspanyollar istemeden su çiçeği vs gibi Avrupa'da çoktan çaresi bulunmuş hastalıkları kıtaya getirmiş; bu hastalıklarla ilk kez karşılaşan kıta insanlarının büyük rakamlarda ölümlerine neden olmuşlar. Tüm bu nedenlerle zamanla kıta (Brezilya haricinde) 1800'lerin başına kadar İspanyol sömürgesi kalmış. İspanyollar çok iyi bakmamışlar bu Yeni Dünya'ya; özellikle altın gümüşle kaplı tapınakları, sarayları yıkmışlar; bazı bölgelerde soykırıma varan şekilde halkı ve kültürü yok etmişler.

 

Belki herşey mükemmel değildi onlar için ama şu tarihi çok önemli ölçüde değiştiren emperyalizm / sömürge döneminden çok zararlı çıkmış tümüyle Güney Amerika. Şimdi kaynakları sınırlı ama özellikle insan potansiyelleri var. Bir yandan kültürlerini geri kazanmaya çalışıyorlar, bir yandan da İspanyolca konuşuyorlar ve artık Batı'dan daha da koyu dindarlar. Öyle ki artık Papa bile Latin Amerika'dan çıkabiliyor günümüzde. Mutluluk altın, gümüşle gelmiyor neticede ama ellerinden alınanlar için kızgın olmamak elde değil, beni anladınız umarım;)

 

Yakın zamanda kaybettiğimiz büyük insan Mandela'nın arkadaşı Desmond Tutu'nun Afrika için söylediği ama emperyalizmi çok güzel anlatan sevdiğim bir lafı ile bitireyim o zaman: "Misyonerler buraya geldiğinde onların ellerinde İncil, bizimse elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimiz kapalı dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil onlarınsa elinde topraklarımız vardı."

 

Esas konumuza dönelim :) Kısa kısa Machu Picchu'yu nasıl gezmeli / ne yapmalı:

  • Sabah erken saatlerde (mümkünse ilk otobüsle) siteye gidin, özellikle 11:00-15:00 arasında yaşanan kalabalığa girmek istemezsiniz. Otobüsler Aguas Calientes'in hemen merkezinden kalkıyor. Zaten bu kasabanın da tüm olayı Machu Picchu. Aguas Calientes'e ulaşmanın farklı yolları var, en popülerleri: Trekking yapmak veya Cusco'dan trenle gitmek. Aguas Calientes'te bir gece konaklayıp ertesi gün siteye gitmeniz daha iyi olacaktır.

  • Yürümek hiç de zor değil, yeter ki rahat ayakkabılarınız olsun ayağınızda. 

  • Pasaportunuz mutlaka yanınızda olmalı çünkü siteye girişte pasaport numarası ile giriyorsunuz. Ayrıca çıkarken pasaportunuza hatıra amaçlı bir Machu Picchu damgası vurdurabilirsiniz! 

  • Harika bir manzara için Sun Gate - Güneş Kapısı'na gidin. Yürümek 1-1.5 saat sürüyor ne yazık ki. Özellikle yorgunsanız ve Huayna Picchu'ya da tırmanacaksanız aralarında bir seçim yapabilirsiniz. Ama erken gitmeniz ve zamanınız olması durumunda ikisini de görmeniz tavisye edilir.

  • Machu Picchu'nun hemen yanıbaşındaki tepeye, Huayna Picchu'ya tırmanın ve buradan Machu Picchu'ya bakın.  Zaman zaman merdivenlerin dikliği ve darlığı gözünüzü korkutabilir, ama her zorlu yolun bir sonu var ve Huayna Picchu'dan en güzel Machu Picchu fotoğraflarını çekebileceksiniz. Yalnız Huayna Picchu için öncesinden rezervasyon yaptırmanız lazım. Bir de ekstra 15 dolar ödüyorsunuz.

  • Intihuatana ve Temple of Three Windows'u görün, aslında siteleri enine boyuna gezin.

  • Yağmurluğunuzu yanınıza alın, Machu Picchu'da ne zaman serpiştireceği belli olmaz.

  • Tuvaletler ta siteye girişte olduğu için çok sıvı tüketmeyin (eğer hava çok sıcaksa yoksayın bu yorumumu tabi) çünkü çıkıp geri girmeniz zor. Hmm Huayna Picchu'ya tırmanırken bir yol ayrımında çoğu turistin kullandığı bir Peru tuvaleti var, zor durumda kalırsanız aklınızda bulunsun;)

  • Özellikle trek yaptıysanız bu yorucu ve keyifli beş günün sonunda bir ödülü hak ettiniz. Şehre kadar bekleyemiyorsanız sitenin girişindeki cafede trek boyunca uzak durduğunuz birayla buluşabilirsiniz;) Bu cafe şehre göre bayağı pahalı tüm popüler turistik mekanlar gibi.

  • Bir de masajı hak ettiniz tabi! Eğer trekten sonra Lima'ya gidiyorsanız muhteşem bir masaj mekanı tavsiye edeceğim: Vita Lama massage. Kesintisiz yürümekten çok yorulan kaslarımıza o kadar iyi gelmişti ki burda yaptırdığımız masaj, hemen ertesi gün için de rezervasyon yaptırmıştık.

 

*"Quechua nedir?" diyeceksiniz belki. Peru, Bolivya, Ekvator, Kolombiya, Şili ve Arjantin'in bazı bölgelerinde İspanyol işgalinden önce çok yaygın olarak konuşulan yerel dil. Ne yazık ki işgalden sonra Quechua vs gibi yerel dillerin kullanımı sadece kırsal bölgelerle sınırlı kalmış. Hem İspanyollarla ortak bir dil konuşma gereği hem de Kilise'nin eforları sonucunda halk İspanyolca'yı kullanmaya başlamış. Quechua bağımsızlıklarına kavuşan Güney Amerika ülkelerinde bir dönem yaşatılmaya çalışılsa da çok başarılı olamamış. Yine de günümüzde Peru ve Bolivya'da İspanyolca ile beraber resmi dil kabul ediliyor. Gençlerin bir kısmı arasında cool bulunmadığı için tercih edilmese de, bazılarında da aksi bir orijinali yaşatma çabası var. Özellikle milliyetçi gruplar İspanyolca konuşmayı bir saçmalık olarak görüyor, nedenini anlamak zor değil.

bottom of page