top of page

Tarihi, doğası ve kültürüyle Güney Afrika: Cape Town & Garden Route

Tavsiye ediyor muyum: Güney Afrika çok yönden zengin bir ülke, farklı tecrübeler arayanlara kesinlikle tavsiye ediyorum.

Ne zaman gitmeli: Yılın her döneminde güzel olmakla beraber, kış dönemi özellikle vahşi hayatı izlemek için ideal. Aralık-Ocak en yoğun sezon, bu dönemde gitmekten kaçının.

Ben ne zaman gittim, nasıldı: Ekim ayında gitmiştim, gezmek için rahattı ve kavurucu sıcaklar yoktu.

Ne kadar kalmalı: Cape bölgesini güzelce gezmek için minimum 10 gün

Ben ne kadar kaldım: 10 gün

Nesi güzel: Zengin doğal güzellikler, farklı aktiviteleri deneyimleme şansı, ülkenin çarpıcı tarihi ve insanların hikayeleri

İlginç bir kısa not: Güney Afrika dünyada anayasasında en çok resmi dili olan ülke; tamı tamına 11 resmi dili var! Mandela'nın anadili Xhosa gibi.. Ülkede büyük oranda konuşulan Afrikaans dilinin çıkışı biraz ilginç.. Kökeninin %90 oranında Felemenkçe (Dutch) olduğu söylenen Afrikaans, Cape bölgesi Hollanda kolonisi iken dünyanın farklı yerlerinden gelen kölelerin aralarında iletişim ihtiyacından ortaya çıkıyor ve kendi içinde dilbilgisi gelişerek, farklı dillerden beslenerek bugün 7 milyon insan tarafından konuşulan bir dile dönüşüyor. Uzun zaman sadece bir diyalekt olarak kabul edilen Afrikaans, ancak 20. yüzyılın başlarında bir dil olarak kabul edilmiş.

 

Yazının devamı aşağıda...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Güney Afrika, hele de Cape Town için Afrika'nın Avrupa'sı deniyormuş, görünce neden anladım. Bir kere güvende hissedeceğiniz ve modernliğiyle sizi şaşırtacak burası. Neden bilmem, giderken bende bir Afrika imajı vardı ki medeniyetten çok uzakta bekliyordum Cape Town'ı bile (ignorance is bliss annem :)) Oysa ki Avrupa şehirlerini aratmayacak Cape Town size Waterfront'taki restoranları, Long Street üzerindeki tarz butikleri ve şık şarap bağlarıyla.. Her zamanki gibi kültür ve doğa arayışında olan ben de bu aradıklarımı güzelliklerle beraber bulunca çok memnun kaldım.

 

Güney Afrika'yı öne çıkaran bir özelliği de tarihi. Nelson Mandela'yı tabi ki biliyorsunuzdur. Peki ülkedeki apartheid sisteminin ancak 1990 yılında (bugünden sadece 25 sene önce !!! ) sona erdiğini biliyor muydunuz?

 

Apartheid (ayrılık) sistemi ülkede 1948 senesinde kabul edilmiş ve insanları ırklarına göre sınıflayan bir sistem. Tabi ki orijini çok daha eskisine, koloni dönemine dayanıyor ama 1948 senesi genel seçiminden sonra hükümet tarafından çıkarılan yasayla insanlar 4 gruba ayrılmış: zenci, beyaz, renkli (colored) ve Hint. Zenci olarak sınıflanan kişiler hem anne hem babası zenci olanlar ve bu sınıflandırmanın en aşağısında yer alıyorlar. İşin ne kadar çarpıcı olduğunu anlamanın bir yolu insanların yaşadıklarını dinlemek. Annesi beyaz kendisi karışık olduğu için açık alanda annesinin yanında oturamayanlar mı dersiniz, çalıştığı evin köpeğini gezdirmeye götürdüğünde köpek parktaki banka çıkabilecekken sadece çimde oturabilenler mi. Çoğu insan evlerinden olmuşlar, şehrin kendi ırkları için ayrılan kısımlarına tahliye edilmişler. Küçücük bir odaya 7-8 kişilik aileler sıkışmış. İşlerinden olanlar, işe kilometrelerce yürüyerek gitmek zorunda bırakılanlar. Hepsi insanlık dışı bir sürü uygulamaya maruz kalmış. Nedeni ise azınlıkta olan beyazların güçlerini kaybedeceklerinden korkmaları. Nasıl olur da herkes birden bu koşullar normalmiş gibi yaşar, insanın aklı almıyor. Ama o dönemin içinde olduğu sosyolojik ve politik konjonktürde incelemeli olan biteni. Eminim beyazların arasında da bunu hazmedemeyen ve yanlış bulan çok kişi vardı. Diğer tarafta ise nesillerdir köle olarak çalıştırılmış farklı etnik kökenli gruplar. Hem uzun süre aralarında organize olamamışlar hem de bu durumu doğal kabul edip kurallara uymaları anlaşılabilir gibi. 

 

Benim için bir diğer enteresan bilgi beyaz olmayanların sürekli kimlikle dolaşmak zorunda kalmış olmalarıydı. Bu kimliğe dompas (aptal belgesi gibi çevirilebilir) denmiş olmasına diyecek lafım bile yok. Ama şunu düşününce ürküyorum ve insanlığımdan utanıyorum: Bazı insanlar her gidecekleri mekan için izin almak zorunda bırakılıyor. Sonra herhangi bir yerde birisi keyfi bir şekilde kimlik kontrolü yapıp "Hayır burada olamazsın" diyebiliyor ve hapse attırabiliyor sizi. O hapiste de sınıfınıza göre yiyecek-içecek alabiliyorsunuz, yatacak bir şilteniz olabiliyor ya da yerde yatıyorsunuz. Çok sinir bozucu.. Tabi zamanla insanlarda tepki oluşmaya başlamış. Silahsız eylem yapmak isteyen politik örgütler, insanları kimlikleri olmadan sokağa çıkmaya ve en yakındaki karakola giderek kimlik taşımadıklarını söyleyerek tutuklanmayı talep etmeye davet etmiş. Sharpeville'de ise bu fikir korkunç sonuçlara yol açmış. Karakola yürüyen kalabalığı gören polisler korkup ateş açınca 69 kişiyi öldürmüşler. Bu olayın ardından aslında barışcıl bir eylem olarak planlanan hareketi örgütleyen Robert Sobukwe, tutuklanmış ve Robben Island'daki hapishanede ömrünü geçirmiş. Eylemde ölümler olmasının ardından Afrikalı politik gruplar da silahlı eylemler yapmaya başlamışlar ve 30 sene boyunca terör dönemi sürmüş. Ta ki Mandela'nın da aralarında bulunduğu terörist addedilen bu gruplarla görüşmelere başlanması ile. 

 

Geçen sene her sene çok severek takip ettiğim IDFA festivalinde bu görüşmeleri başlatan lider Frederik Willem de Kerk ile ilgili bir belgesel izlemiştim. Kerk ismini ben daha önce bilmiyordum. Aslında kimsenin cesaret edemediğini yapan, hapisteki Mandela'yı özgürlüğüne kavuşturan ve apartheid sisteminin sona ermesini sağlayan görüşmeleri başlatan kişi de olsa, tarih sadece Mandela'yı yazdı. Çünkü çoğu Kerk'in samimiyetine inanmıyordu, Mandela da dahil. Ama kendi gücünü kaybetmeyi göze alan bir kişi olması sebebiyle bende saygı uyandırıyor. Tabi ki konuyla alakalı az bilgi sahibi olmam nedeniyle yanlış yorumluyor olabilirim de.. Affınıza sığınarak işin politik kısmını uzatmayayım daha, gezi tavsiyelerine geçelim..

 

Cape Town'da şehrin kendisinde 4-5 gün rahatlıkla geçirebilirsiniz. Yapabilecekleriniz:

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  • Ümit Burnu'nu (Cape of good hope) görmek için günlük turlara katılın. Manzara muhteşem ve dünyanın en ucunda olacaksınız.

 

  • Boulders plajında penguenleri görün. Ahh o minik smokinli adamların tatlılıkları, ciddi ciddi ufuğu izlemeleri çok etkileyici.

 

  • Masa Dağı'na çıkın ve şehri izleyin. İsmi gibi düz bir masayı andıran dağa tırmanabilirsiniz de, ciddi bir antreman olacak bu ama..

 

  • Ülke Afrika'daki fakir halklar için umut kapısı gibi. Göçle gelen çoğu insanın parası yok tabi ve şehrin township denen gecekondu bölge-lerinde yaşıyorlar. Ciddi manada sacdan yapılma birkaç metrekareden fazla olmayan, ev demeye razı gelemediğim yerlerde yaşıyorlar. Bu townshipleri gezmek biraz gerçekliği gösterecek size. Kendisi de bir townshipde büyümüş olan Samantha'nın şirketi Camissa Travel ile yaptığımız turu tavsiye ederim.

 

  • Apartheid döneminde tahliye edilen bölgelerden biri olan District 6 üzerinden

dönemi anlatan District 6 müzesini görmelisiniz. Müzeyi bu bölgede yaşamış

rehberlerle gezerseniz daha etkileyici bir deneyim oluyor. Ne ağlamıştım rehberi-

mizin hikayesine..

 

Bu arada müzenin hemen yanında Haas diye cool bir cafe var, yiyecek / içecek 

birşeyler arıyorsanız ;)

 

  • Bir diğer önemli mekan ise Robben Island. Mandela ve Sobukwe'nin kaldığı

odaları görebilir ve tarihi yine burada hapsedilmiş bazı "politik" suçlularının ağzından

dinleyebilirsiniz. Bu adada da eskiden çok sayıda penguen yaşarmış. Robben Island 

için öncesinde rezervasyon yapmanız gerekiyor. Otelinizden yardım alabilirsiniz.

 

  • Atlantik Okyanusu'nun güzel manzarasını sunan ve hala bir liman olarak hizmet veren Waterfront'a akşam üzeri gidip limandaki restoranlardan birinde yemek yiyebilirsiniz ya da Güney Afrika şaraplarını yudumlayabilirsiniz. Ayrıca alışveriş merkezi de var.

 

  • Şarap içmek için daha güzeli; şehrin etrafındaki birbirinden güzel şarap bağlarına gidebilirsiniz. Biz otelimizin ayarladığı bir özel turla kendi seçtiğimiz birkaç şarap yapımcısını gezmiş; güzel şaraplara ve eşlik etmesi için sunulan peynir tabaklarına doyamamıştık. Stellenbosch bölgesindeki Fairview, Rickety Bridge, De Graff ve Spier özellikle tavsiye ediyorum. Ayrıca Alto da başarılıydı. Yine Franschoek bölgesinde de birçok şarap bağı var.

 

  • Long Street üzerinde değişik minik butiklerde alışveriş yapabilirsiniz. Yine bu cadde üzerinde birçok cafe'de takılabilirsiniz.

 

  • Ayrıca kaldığımız otellerden biri Atlantic Affair bayağı hoş bir butik oteldi. Yakınındaki Bootlegger Cafe'de yaptığımız kahvaltıların ise tadı damağımda kaldı :)

 

  • Africa Cafe restoranında Afrika tatlarını lokal müzik eşliğinde tadabilirsiniz. Bir de Mama Africa barda kudu ve springbok gibi bölge hayvanlarının kebapları var menüde. 

 

 

Cape bölgesinde birbirinden büyüleyici deneyimler yaşayabileceğiniz bir alan Garden Route. Doğaya doyacaksınız, nasıl mı?

 

  • Aslanlarla beraber (onlara 1 metre mesafede olacağınız) yürüyüş yaparak,

  • Addo Milli Parkı'nda 4x4 tur ile filleri, zebraları, aslanları, güzelim hayvanları doğal ortamda izleyerek, 

  • En yüksek köprüden atlama noktasında bungy jumping yaparak,

  • Şelaleler üzerinden zipline ile akıp geçerek,

  • Oudshoorn'da devekuşu çiftliklerinde devekuşlarını elden besleyerek veya devekuşuna binerek,

  • Nehirde kano yaparak,

  • Cango mağaralarında sarkıt ve dikitlere hayran kalarak mesela..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Garden Route için araba kiralayabilir veya bizim gibi bir tura katılabilirsiniz. Bizim tur operatörümüzden ekstra memnun kalmadığım için önermiyorum ama servis OKdi. Ayrıca akşamları grupla ateşte yenen yemekler vs keyifli. Bölgede çok fazla hostel var ve ortamları küçük otellere nazaran daha renkli. Araba kiralayarak gezerseniz yollar güvenli ve endişelenecek bir durum yok. 

 

Garden Route'dan dönerken Route 66 üzerinde Ronnie's Sex Shop'ta içtiğim milkshake'i de kesinlikle yazmalıyım son olarak. Mekanın adı kafanızı karıştırmasın. İsim tamamen boş bir yolun üzerinde içecek satmak için açtığı dükkanı sinek avlayan Ronnie'nin arkadaşlarının muzırlığından kaynaklanıyor. Ronnie's Shop bir akşam arkadaşlarının "sex" kelimesini araya sıkıştırmasıyla yoldan geçen arabaların ilgisini çekmeye başlıyor ve zamanla ün kazanıyor. Milkshake'ler harikaydı, Turkish delight vodka milkshake'i öneririm.

bottom of page